Mülkiyeliler Birliği’nin çıkaracağı dijital sözlüğe yazmam istendiğinde, tabii ki, aklıma Mülkiye yurdu ve onun emsalsiz kantini geldi. Öyle bir yurt ki "Güzel Osman Tokcan”ı aramaya gelen Ajda Pekkan’dan polis baskınına kadar her şeyi gördü. O yurt ve kantin, 18 yaşında İzmir’deki ana evinden kaçmış bir delikanlıya SBF dershaneleri kadar iyi bir okul olmuştu. Gece yurtta iki buçuk liralık küçük tabii kanyaklar içip ertesi gün derse girip, daha doğrusu girdiğimizi sanıp Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ı, Prof. Dr. Sadun Aren’i, Doç. Dr. Taner Timur’u, Doç. Dr. Mete Tunçay’ı ve diğerlerini dinleyip anladığımızı sanırdık. Sınav sonuçları yayınlandığında ise acı gerçekle yüzleşirdik.
Şimdi gelin makale yazmak yerine bölük pörçük de olsa hatırladıklarımı yazayım, sanırım anlatacaklarım pek çok arkadaşım için de geçerli olacaktır. Yurdun ilk dört katının yarısında kızlar, geriye kalanının tamamında erkekler kalırdık. 1970’e kadar geçişler yasaktı ama 1968-69’da çok nadir de olsa kızların odalarında kahvaltı da yapardık. Müstahdemler dahil kimse de bizi ihbar etmeye kalkmazdı.
Annemin diktiği çizgili ve Amerikan bezinden donlarımdan hep nefret ettim, etrafımda slip pamuk donlarla gezen kolejli tayfası beni kıskançlıktan çatlattı. İkinci sınıfta nihayet ben de o donlardan aldım da rahatladım.
Yurttan-kantinden bahseden bu maddede müziği pas geçmek tabii ki imkânsız. Şimdi sıkı durun. Tamam Tülay German ve Ruhi Su vardı ama saat yirmiden sonra Ankara İl Radyosu’nun çaldığı Elvis Presley, The Beatles, The Rolling Stones, The Animals vd. devreye girerdi. Oktay Etiman’ın en çok sevdiği şarkı Elvis Presley’in In The Ghetto’suydu. Müzik konusunda bizi en çok etkileyenler daha sonra büyükelçi olan Nabi Şensoy, sonradan Koç’un CEO’su olan Macit Akman ve Alman Liseli Yalım Dora olmuştu. "Bir bal tadı var sende”, yani A Taste of Honey’i unutmak mümkün mü? Cumartesi sabahları canım Hüseyin Cevahir ve Semra Cafer’le birlikte Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine gittiğimizi keyifle hatırlarım.
Arkadaşlarımdan söz etmeye başlamışken, izin verin, bizim dönemin simgelerinden birkaç kişiden bahsedeyim. Sedat Bilir, Carmen Nursun, babası geldiği zaman kantinden kaçıp saklanan Sabahattin Kurt, derslere asla girmeyen Işık Alumur, banka genel müdürü Salihlili Nimet Adalalı ve tabii ki hepimizin itirazsız şefi Mahir Çayan. Bu saydığım isimlerin sanırım hiçbiri, ben dahil, okulu zamanında bitiremedi. Bir de bir düzeltme yapayım isterseniz, aklımıza her estiğinde Kızılay’a gidip Amerikan Haber Ajansı’nı taşlamazdık. Ya iki ya da üç kez yaptık bunu. Sadece bir seferinde yakalanmış ve 24 saat nezarette tutulmuştum, o zamanlar iyi polisler de vardı. [¨] Maliye ve İktisat Şubesi, 1969. |