logo kısmı

Mektep: Anılar, İzlenimler - Ertuğrul Taylan

Ankara, 22 Ekim 1964

Köyden ayrılalı bir hafta oldu. Bazen tatlı sahneler ya da öfkelenişler, portreler, hayalleri dışında ilgilendiğim bir şey yok. Bir haftalık dinlenme eğlenme programı; %30 uygulanabiliyor. Sabahları uyku tutmadığı gibi, kitaplara da dalamıyorum.

 

Günlük harcamanın 4-5 lirayla sınırlandırılması, bir düzeyde idare edilmesine de henüz başlanmadı. Bugün bir on liram gitti gene. Aslında, bu çeşit defterlerin ilki bu: 350 kuruş.

 

 

26 Ekim

İçimden Ankara’da Dört Yıl adlı bir anı kitabı geçiriyorum. Ad, daha çok, diplomat kitabına uygun. Bu, üniversite hayatını yansıtacak bir kitap olacak. Ama büyük düşler bir yana, günlük tutmak bile zor olacak. Şeytanca merak yüzünden.

 

Fakülte yurdunun altıncı ve son katında güneye bakan bir oda. Yan yana alçak üç karyola. Kapı kenarında üç dolap gözü. Balkona açılan cam bir kapı. Sol köşedeki kalorifer borusu üstünde, yayvan bakır bir tas. Bir sigara tablası. İşte odam. Küçük bir balkonu olan en güneydeki yatak. Ak mavi, dörtgen desenli battaniyesi güzel…

 

 

4 Kasım

Evvelki gece Ömer’e (Baylan), pencere perdelerine vuruluşumu, lamba camında göğü, perdeyi yansıtışımı, adaçayı bardağı arkasından bakışımı anlatıverdim. "Resmini çizsene” deyince de resmimin zayıf olmasına bakmadan, bir lamba krokisinde göstermeye kalktım. Ama şaka değil miymiş?

 

Ömer, radyo piyesi yarışması için konu sordu… Bu arada, cep radyosundan bir piyes dinliyoruz. Ömer, köyden şehre gelen bir adam çevresinde dönen polisiye bir hikâye çıkarmış…

 

Hukuk [Fakültesi] yemekhanesinde yemek yiyebiliyoruz. Artık yalnız da gidebilirim. Geçen gün, Denizli Lisesi’nde bizden bir sınıf önde olan, asker öğretmenlikteki eğitim tugayında kitaptan, şiirden söz edebildiğim bir arkadaşla konuştum Hukuk yurdunda. Benzi geçik, zayıflamış (Ben de tartıldım: 56 kilo, boy 167). Bir dersi verebilirse, ikiye geçecekmiş. Siyah Delikanlı adlı bir roman çalışması da varmış. Epey lafladık…

 

 

2 Mart 1965

Dün sabah, yurt koridorlarında bir gürültü. Koçaklamalar, kükremeler. Salonun önü seyircilerle filan dolmuş. Saat 09.00’a doğru. Hocalardan, bürodan birkaçı kürsüde. Salon, bir ara doldu. Ayakta kalanlar var. Dekan bir şeyler söylüyor, ama gürültüden duyulacak mı? Derken, yıllık vize sınavında, birinci sınıfın benim de dâhil olduğum birinci grubun ders kurası çekildi. Siyasi Tarih çıkmaz mı? Herkeste bir sevinç, bir haykırış. En zor dersin sınavı atlatıldı ya…

 

10 no.lu dershaneye yöneldik. Grupta bir sessizlik ve ürkeklik. Hoca yoklama yaparken, hafiften ayağa kalkıp "Burada” deyişler. Umutsuzum ya, korkmuş değilim. Ama üç soru da tanıdık gelmez mi? Üç saatte altı sayfa yazdım. Rahat çıkış. Ömer de Süleyman da yalnız bu kısma çalışmamışlar. Ömer, müthiş dertli...

 

 

28 Mart

Nurullah Ataç, A. Haşim’in düz yazısını beğenmez, "bir sinirlilik, bir yukarıdan bakış” ile nitelendirir. Bir uğraşı saygısı yanında, örneğin sinirlilik, genel bir özelliği midir? Örneğin, göz tırmalayıcılığı yanında, şiirliliği olan Gurebahane-i Laklakan adı. Batılıların ilgisine karşı aşırı bir hassaslığı yansıtan o güzelim yazıya kapılmamak mümkün mü?..

 

 Bu satırları, yurttaki odamda, yatağın başucunda yazıyorum. Davut (Küçükfalay) ayak ucuna aldığı masada tarih çalışıyor. Sağında "abı hayat” dediği, su dolu kahverengimsi şişe. Sabahtan aşağıya ineklemeye inen Süleyman’ın yatağı dağınık…

 

 Tozlanmış cam balkon kapısından bakıyorum. Yukarıda, tatlı, çamlık tepe; aşağılarda iki ayrı dünyaya ait apartman ve gecekondular. Bir sokakta oynayan çocuklar. Bu arada Davut, ıslıkla "Kadriyem” türküsünü tutturdu…

  •   İdari Şube, 1968.

Untitled
* Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
** Mülkiye Sözlük Yürütme Kurulu, internet sitesini oluşturan IKON-X Bilişim Kolektifine, Mülkiye Sözlük logosunu hazırlayan Mineral Ajans'a ve işitsel içeriği oluşturan sayın Çiğdem Gönen’e içtenlikle teşekkür eder.