Rekabet kanunları, rekabeti ortadan kaldıran/sınırlayan anlaşmaları yasaklar ve bu yasağa aykırı davrananlara ağır yaptırımlar öngörür. Kartel, yaygın kanaatin aksine, bu tür anlaşmaların tümüne değil, bazılarına verilen addır. İlkin, bir kartelin varlığından söz edebilmek için ortada her şeyden önce birden çok bağımsız teşebbüs/işletme olmalıdır ve bunlar aynı mal veya hizmet piyasasının aynı seviyesinde -yatay- faaliyet gösteriyor olmalılardır. Dolayısıyla, bir dikey anlaşma, örneğin bir üretici/sağlayıcı ile bayisinin arasındaki anlaşma, rekabeti kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyor olsa da kartel olarak adlandırılamaz. İkincisi, rakiplerin her türlü rekabet karşıtı anlaşmaları değil, "birlikte fiyat belirlemek”, "pazar paylaşımı”, "arz miktarının kontrolü” ve "ihalelere danışıklı teklif vermek” şeklindeki dört başlıkta ifadesini bulan davranışları, ayrı ayrı ya da bir arada, kartellerin konusunu oluşturabilir. Cirolarının -dikkat buyurun lütfen, kârlarının değil, cirolarının- %10’una kadar çıkabilen çok ağır idari para cezası tehdidine rağmen, ilgililer kartel kurmaktan ya da mevcut bir kartele dâhil olmaktan niçin vazgeçmiyorlar? Çünkü, işletmeler kartel kurarak aralarında olması beklenen rekabeti ortadan kaldırıyor, böylece adeta bir tekel gibi davranma rahatlığına kavuşuyor ve tekel kârı benzeri kârlar elde edebiliyorlar. Açıktır ki kartellerden en büyük zararı, çoğunlukla yüksek fiyattan ve/veya düşük kaliteden ürün satın almak zorunda kalan tüketiciler görür. Yanı sıra, söz konusu ürünü ara mal olarak kullanan işletmeler ve hatta o piyasada olup kartele taraf olmayan/olamayan işletmeler de mağdurlar arasındadır. Konuya ilişkin kalem oynatanlar, boşuna kartellere "Beyaz yakalıların hırsızlığıdır!” demiyorlar. [¨] İktisat, 1982. |