logo kısmı

Mektep: Anılar, İzlenimler - Arslan Başer Kafaoğlu

Benden mektep yıllarına ait yazı istemişsiniz.[1] İyi bir akıl. Çünkü biz on yıl içinde aileden üç kişi o zamanki adıyla Siyasal Bilgiler Okulu’nda (SBO) okuduk.

 

Okula aileden ilk olarak dayımın oğlu olmakla beraber kardeşçe büyüdüğümüz Ömer Abi [Erzurumluoğlu] girdi. O zamanlar Mektep’e sınavla hem geceli hem de gündüzlü öğrenci alınırdı. İlk sıralarda kazananlar geceli olurdu. Sonra da az sayıda gündüzlü alınırdı. Ömer Abi’m sınavı geceli olarak 1940 yılında kazandı. Mektep Atatürk’ün girişimiyle ve adı Siyasal Bilgiler Okulu’na çevrilerek Ankara’ya alınmıştı. Ömer Abi 1944’te İdari Şube’den mezun oldu, kaymakamlıklarda bulunduktan sonra 1954 yılında Demokrat Parti’den Yozgat milletvekili oldu ve siyasette kaldı.

 

1942’de Mektep giriş sınavına giren ağabeyim Adnan Başer (O zaman Kafaoğlu soyadı yoktu) Mali Şube’yi 397 numara ile ve İyi derecede bitirdi ve parlak bir meslek yaşamıyla bakanlığa kadar yükseldi.

 

Ben ise 1945’te okula girip 735 numarayla Mali Şube’den gene İyi dereceyle mezun oldum. SBO’nun son mezunuyum. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ilk mezunu Erhan Benerler’in sınıfı. Yıl 1950.

 

Ben bu üç mezunun üçünün de başından geçenlerden bir demet sunabilirim.

 

O zamanlar okul düzeneğinde olduğumuz için öğretmenlerimiz akademik unvanlı olmak zorunda değildi. Bir kısmı yüksek hâkim ya da bürokrat idi.

 

Derslerimiz bir alemdi. Hocalar gelir biteviye anlatır, bizler dinlerdik ama bir şey anladığımız yoktu. Sonra okuldaki Not İşleri Başkanlığı, anlatılanları ders notları olarak parayla dağıtır, onlar üzerinde çalışır (İnekler) sınavlara çıkardık.

 

Bu dersler dışında hayat çok tatlıydı. Toplu olarak salı ve cumartesi geceleri sinemaya gidilirdi. Çünkü bilet 40 kuruştu. Aslında gidilecek sadece dört sinema vardı Ankara’da. Kalan iki sinemaya ise haftanın diğer günleri öğleden sonra gidilirdi.

 

Okulumuzun bir kapalı salonu vardı ve Ankara’nın o yıllarda tek salonu olduğu için bütün basketbol ve voleybol maçları burada yapılırdı, biz öğrenciler bedava girerdik.

 

Şimdi sizlere derslerde geçen bir gülünç olayı anlatayım.

 

Dersleri, doğrusu, pek dikkatli dinlemezdik. Bunu hocalar da bilirdi. Örneğin iktisat hocası Fethi Çelikbaş bir keresinde "Haklısınız, sinema olsa 50 dakika aynı dikkatle seyredilmez” demişti. Ama bir arkadaşımız "Sinema seyredilir” diye itiraz etmişti.

 

Gene böyle bir ders. Hoca eski bir hâkim, İ. Hakkı Karafakih. Kendisi Hukuk Muhakemeleri Usulü hocasıydı. Gene anlatıyor. Doğal ki sinek uçsa duyulur biçimde dinliyoruz. Bu sırada bir ses yükseldi: "Haydi bir düşeş!” Daha bu sesin uyandırdığı şaşkınlığımız geçmeden dört ağızdan bir ses yükseldi: "Düşeş!” Zaten çok şaşırarak konuşan Karafakih iyice altüst oldu. Sıraların altında linolyum seriliydi. Meğer bazı arkadaşlar o "birinci kata” inmiş, yani döşemenin üzerine oturmuş tavla oynarlarmış. Teneffüste başlamışlar. Ders saatine girildiğinin farkına varmamışlar. Onlar bizden daha çok hayretteydi, "Bunlar başımıza niye toplanıyorlar” diye.

 

 

[¨] Mali Şube, 1949.

[1] Merhum Arslan Başer Kafaoğlu’nun SBF-DER için kaleme aldığı bu yazıyı Kumru Başer’in önerisiyle biçimsel değişikliklerle yayımlıyoruz.

Untitled
* Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
** Mülkiye Sözlük Yürütme Kurulu, internet sitesini oluşturan IKON-X Bilişim Kolektifine, Mülkiye Sözlük logosunu hazırlayan Mineral Ajans'a ve işitsel içeriği oluşturan sayın Çiğdem Gönen’e içtenlikle teşekkür eder.