logo kısmı

Kentsel Dönüşüm - Murat Karayalçın

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın saptamasına göre, Mayıs 2024’te, Türkiye genelinde, 31 milyon konut ve 5 milyon ticari birimden oluşan 36 milyon bağımsız bölüm bulunmaktadır. Bunlardan 6 milyon bağımsız bölüm, yani toplamın yaklaşık % 17’si, deprem riski taşımaktadır.[1] Türkiye’de kentsel dönüşüm konusunun özü bu büyüklüktür. Deprem riski olan bu 6 milyon konutun dönüştürülmesi, yine Bakanlığın saptamasına göre 650 milyar dolarlık bir harcamayı gerektirmektedir. Bununla birlikte kentsel dönüşüm çalışmalarının başlangıç tarihi olarak alınan 2012 yılından bu yana 2,3 milyon bağımsız bölümün dönüşümü tamamlanmıştır, 400 bin bağımsız bölümün dönüşümü ise sürdürülmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Mayıs 2024 itibariyle, bu çalışmalar için baştan bu yana 480 milyar TL kaynak kullanmıştır.[2] Öte yandan Prof. Dr. Semih Tezcan deprem riski olan konut sayısının 680 bin birim olduğunu, bunların tümünün yıkılmasının gerekli olmadığını, bu yapıların güçlendirilmesi yoluyla da sorunun çözüleceğini ileri sürmektedir. İnşaat Mühendisleri Odası ise bunlardan farklı verileri kullanmaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinin uygulanmasında Bakanlığın verileri esas alınmaktadır. Bu da kentsel dönüşüm konusunun çok uzun yıllar iktisadi, mali, siyasi ve toplumsal açıdan Türkiye’nin gündeminde ağırlıklı bir biçimde yer alacağını göstermektedir.

 

Kentsel dönüşüm sözü 2010’larda yaygın bir biçimde kullanılmaya başlamıştır. Ancak kentsel dönüşüm sözünün ilk kez kullanılışı Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 1990'ların başında uygulamaya koyduğu Dikmen Vadisi Projesi sırasında olmuştur. Dikmen Vadisi Projesi için Aralık 1991’de çekilen bir tanıtım filminde Belediye Başkanı ilk kez kentsel dönüşüm sözünü kullanmıştır. Dikmen Vadisi Projesi’nde ve ardından uygulamaya koyulan Portakal Çiçeği Vadisi Projesi’nde kentsel dönüşüm sözü kullanılmaya devam etmiştir.

 

Türkiye'de kentsel dönüşüm konusunda, 2004 yılından itibaren dört yasa çıkarılmıştır. Yasalar tarih sırasıyla şöyledir: 2004 tarih ve 5104 sayılı "Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu”, 2005 tarih ve 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”, 2010 tarih ve 5998 sayılı "Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, 2012 tarih ve 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alandan Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin yasama geleneğine uygun olmayan bir biçimde, bir proje için çıkarılmış, proje uygulandıktan sonra da, doğal olarak, geçerliğini yitirmiştir. Geriye kalan yasalar yürürlüktedir. Son çıkarılan 6306 sayılı Yasa ise, yapılan çeşitli değişikliklerle, halen kentsel dönüşüm uygulamalarının esası durumundadır.

 

Türkiye için bu denli önem taşıyan kentsel dönüşüm konusunun bir yasal düzenlemeye oturtulması kuşkusuz yararlıdır. Ancak, işlevsel olarak kentsel projelerin, bu arada kentsel dönüşüm projelerinin de yasaları, yapılabilirlik çalışması (fizibilite) ve imar planı kararlarıdır. Bugün de Türkiye’de örnek olarak gösterilen, ilk kentsel dönüşüm projeleri Dikmen Vadisi Projesi ve Portakal Çiçeği Vadisi Projesi 1990’ların başında daha kentsel dönüşümün, adı, yasaları, kurumları bile ortada yokken, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından uygulanmıştır.

 

Kentsel dönüşüm projelerinin eş zamanlı ve eş değerli iki amacı olmalıdır: depreme dayanıklılık ve kentsel yaşam düzeyinin yükseltilmesi. Ancak bugüne kadar uygulanan dönüşüm projelerinin hemen tümünde, neredeyse yalnızca depremselliğin esas alındığı görülmektedir. Kuşkusuz riskli bir yapının depreme dayanıklı duruma getirilmesi gereklidir. Ancak bir kentsel dönüşüm projesinde yalnızca depremselliğin amaçlanması, o projeyi kentsel dönüşüm projesi yapmaya yetmez. Bu, kentin değil yapının dönüşümüdür.

 

Kentsel Dönüşüm Projeleri, Anayasa’da yerel yönetimlerin görev alanı için kullanılan ‘yerel ortak gereksinmelerin karşılanması’ tanımından hareketle belediyeler tarafından üstlenilmelidir. Merkezi yönetim ise kurallarıyla, kurumlarıyla ve finansman olanaklarıyla uygulamaya yön vermelidir.

 

Dikmen Vadisi Projesi ile Portakal Çiçeği Vadisi Projesi’nin deneyimlerinden yararlanarak, bir kentsel dönüşüm projesi için beş öneri ileri sürülebilir:

 

  • Kentsel dönüşüm projelerinin tüm kararları, proje halkının çatısı altında toplanacağı kooperatif örgütü ile belediye tarafından birlikte alınmalıdır. Bu amaçla iki tarafın eşit sayıda temsilci ile yer aldığı bir proje karar kurulu oluşturulmalıdır. Bu, halkın ve kamunun ‘ortaklaşım’ modelidir. Buna ‘kamu-halk işbirliği’ ya da ‘proje demokrasisi’ denilebilir.

 

  • Uygulama mevcut plana, dolaylı bir biçimde de mevcut altyapı şebekesine ve sosyal donatıya dayalı olarak değil, yeni bir plana, doğal olarak yeni plan kararlarına ve bu planın getireceği olanaklara dayalı olarak yapılmalıdır.

 

  • Proje halkı özel yapımcılarla değil, kamuyla muhatap olmalı; konutlar ve öteki yapılar, ilke olarak, kamu tarafından yaptırılmalıdır.

 

  • Finansman kesinlikle imar haklarının artırılmasına dayandırılmamalı, para piyasalarından ya da sermaye piyasalarından borçlanma yoluna gidilmelidir.

 

  • Her bir proje için yapılabilirlik çalışması hazırlanmalı; projenin yapısı, örgütlenmesi, zamanlaması, özellikle de borçlanmanın geri dönüş seçenekleri burada değerlendirilmelidir.

 

 

[¨] Maliye ve İktisat Şubesi, 1968.

 

[1] TC Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (2023) 2024 Bütçe Sunuşu-TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, https://webdosya.csb.gov.tr/db/strateji/icerikler/csidb-2024butcesunusu-20231122102843.pdf, [Erişim Tarihi: Temmuz 2024].

 

[2] TC Cumhurbaşkanlığı (2023) "Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir”, https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150447/-kentsel-donusum-konusu-turkiye-icin-tartismasiz-bir-beka-meselesidir-, [Erişim Tarihi: Temmuz 2023].

Untitled
* Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
** Mülkiye Sözlük Yürütme Kurulu, internet sitesini oluşturan IKON-X Bilişim Kolektifine, Mülkiye Sözlük logosunu hazırlayan Mineral Ajans'a ve işitsel içeriği oluşturan sayın Çiğdem Gönen’e içtenlikle teşekkür eder.