Azınlıklar konusu gibi bir deryayı, Mülkiye Sözlük’ün istediği gibi yaklaşık bir sayfada anlatmak zor iş. Azınlık kavramı ilk olarak 16. Yüzyılda Protestanlığın ortaya çıkmasıyla dinsel anlamda baş gösterir ama epey karmaşık bir konu. Azınlık kavramı, çoğunluk kavramıyla el ele gider. Sosyoloji ve ayrıca hukuk konusudur. Herkes aynı tanımda birleşmez, ama en fazla kabul görmüş tanımının öğelerini açıklamakla başlayalım. Yine de şimdiden söyleyelim, bunların bazıları ve özellikle de sonuncusu hakkında epey farklı yaklaşımlar mevcut: i) Azınlık, çoğunluğa uymayan farklı niteliklere sahip olacak; I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu nitelikler ırksal/etnik, dilsel ve dinsel olarak kabul edilmiş; ii) Bu grubun "azınlık bilinci”ne sahip olması gerekiyor; yani çoğunluğa katılma (asimile olma) arzusu olmamalı; iii) Sayıca nüfusun daha küçük bir bölümünü oluşturacak, fakat başat olmayacak; ör. G. Afrika’daki Beyazlar dominant oldukları için azınlık sayılmazlar; iv) O ülkenin vatandaşı olacak, çünkü yabancı ayrı bir hukuk kategorisidir; yani mülteciler vs. azınlık sayılmazlar. v) O ülkede eskiden beri yaşayan etno-dilsel-dinsel gruplar olacak; yani son dönemlerde ortaya azınlık bilinciyle çıkarak kendilerini LGBTİ, reenkarnasyoncu, meditasyoncu vb. biçimlerde ifade eden gruplardan olmayacak. Azınlık dedin mi, akla hemen ulus-devlet’in gelmesi lazım. Çünkü bu devlet türü (ulusal devlet’le karıştırmayınız; şimdi buna hiç girmeyelim) azınlıklardan hiç hoşlanmaz. Onlardan asimile edebileceğini asimile eder, asimile edemeyeceğini de etno-dinsel temizliğe uğratır. Osmanlı’da azınlık kavramı yoktu; "ekalliyet” terimi de son dönemde ortaya çıktı. Toplumun sosyolojik belkemiği Millet Sistemi idi ve iki çok asimetrik unsurdan oluşuyordu: Millet-i Hâkime (Müslümanlar) ve Millet-i Mahkume (Gayrimüslimler). Bu ayrım, T.C.’yi kurarak ülkedeki azınlık haklarına ilişkin en önemli metin olan Lozan Barış Antlaşması’na da yansıdı ve bugüne kadar da ülkedeki Müslüman beyninin ana işletim sistemini oluşturageldi. Çünkü daha sonra Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİK bağlamında azınlık hakları metinleri imzalamış olmakla birlikte Türkiye’nin bu konudaki esas bağlayıcı belgesi olan Lozan Kesim III’e (Md. 37-45) göre "Gayrimüslim unsurlara mensup T.C. vatandaşları” azınlık hakları sahibi ilan edildi. Bununla birlikte, hemen söylemeli: Kesim III’te yalnızca bu Gayrimüslimlerin hakları yoktur; bu kesimde tam dört gruba derece derece haklar getirilmiştir ve bu sebeple de bu kesim aslında bir insan hakları bölümüdür. En fazla hak sahibinden başlarsak: 1) T.C. vatandaşı Gayrimüslimler (Md. 14, Md. 38, Md. 39/1-2-3, Md. 40, Md. 41/1-2). Fakat dikkat: Ülkemizde çok kişinin sandığı gibi yalnızca Rumlar, Ermeniler, Museviler değil; Müslüman olmayan tüm vatandaşlar. 2) Türkçeden başka dil konuşan T.C. vatandaşları (Md. 39/5). 3) Bütün T.C. vatandaşları (Md. 39/3-4). 4) Türkiye’de oturan herkes (Md. 39/2). Yine hemen söylemek gerekir ki tipik bir ulus-devlet olan Türkiye, bu hakların hepsini ihlal etmiştir. Tabii, Yunanistan da, Md. 45’le kendi ülkesindeki Müslümanlara getirilen azınlık haklarını. İlk nüfus sayımının yapıldığı 1927’de Gayrimüslimlerin genel nüfusa oranı yüzde 2,4 idi, bugün binde 1’in altındadır. Md. 39/4 ve 5’in "Türkçeden başka dil konuşanlar”a (yani esas olarak Kürtlere) getirdiği dil haklarının ihlali bugün büyük sorundur. Bu kadarıyla bırakalım; daha fazla bilgi edinmek isteyenler Etnik ve Dinsel Azınlıklar kitabıma bakabilirler.[1] [¨] Diplomasi ve Dış Münasebetler Şubesi, 1968. [[1] B. Oran (2023) Etnik ve Dinsel Azınlıklar- Tarih, Teori, Hukuk, Türkiye – Gayrimüslim, Kürt, Alevi Hakları, ikinci baskı, İstanbul: Alfa Yayınları.; |